GÜN IŞIĞIM- KİM HOLDEN || TADIMLIK BÖLÜM

3/16/2016 , BY Mosepati -



Kitap: Gün Işığım
Orijinal Adı: Bright Side
Yazar: Kim Holden
Yayınevi: Aspendos Yayıncılık

Çeviri: Mehtap Var
Yayın Tarihi: 2016
Sayfa Sayısı: 496


Aspendos Yayıncılık'ın  yakında biz okurlarıyla buluşturmak için can attığı, pembe kapağıyla ve konusuyla iddialı oldukları Gün Işığım kitabından ön okuma ile geldim. Kitabın orijinal kapağını en alta bırakacağın onu da görün. İyi okumalar olsun size.

Ayrıca şunu da söyleyeyim ki yayınevinin en sevilen yazarı Tarryn Fisher'ın F.ck Love adlı kitabının S.ktir Et Aşkı adıyla yakında bizlerle buluşacağını duyurdu yayınevi. Sabırsızlıkla bekliyorum.



 *******
22 Ağustos, Pazar
Kate


"N'aber koca popo?"

"Eh işte, yaklaşık otuz saat hiç durmadan araba kullandım, tam hatırlamıyorum. İki üç gündür hiç uyumadım. İki düzine Red Bull ve elli litre kahve içtim. Yani her zamanki gibiyim." 

Gülüyor. "Dostum, sanırım genlerinde kamyonculuk var."

"Evet, ben kamyoncu kızım." Tekrar gülüyor.

 "Harika! Sana Gün Işığım demekten vazgeçip Kamyoncu Kız demek zorunda kalabilirim."

Sohpet oldukça güzel ilerliyor, doğal, tam umduğum gibi. Birkaç gün Gus'la San Diego'da vedalaştıktan sonra bu konuşmadan ne beklemem gerektiğini bilmiyordum.

Sonra tuhaf sessizlik oluyor. Onu On dokuz yıldır tanıyorum, daha önce hiç bu tuhaf sessizliği yaşamamıştık.

"Demek Minnesota?"

"Evet."

"Maddie'de mi kalıyorsun?"

"Evet."

Gus, "Nasıl gidiyor?" diye soruyor.

"İdare eder." Tanrım, bu konuşma hiç iyiye gitmiyor. Sohpetten sıkılmış gibi, bir yandan da epey gergin olduğunu hissedebiliyorum. Neden hala bir sigara yakmadığını merak ediyorum. Tam bunu düşünürken çakmak sesini ve o tanıdık, uzun ilk nefes çekişini duyuyorum. "Bırakmalı..."

Sözümü yarıda kesiyor. "Şimdi kapatsam iyi olacak Gün Işığım. Robbie'ye gitmem gerek, herkes grup toplantısı için oraya gitti ve ben her zamanki gibi geç kaldım. Beni bekliyorlar."

Üzülüyorum fakat sırf Kate öyle istiyor diye insanların hayatlarının durdurulamayacağını ya da ertelenemeyeceğini de biliyorum. Gülümsüyor ve, "Elbette, yarın müsait olacak mısın? Yarın arayayı," diye cevap veriyorum.

" Yarın işten sonra sörf yapmayı planlıyorum ama müsait olacağım." Sigarasına gömülüp duman ve nikotinle yatışmaya çalıştığı için kesik kesik nefes alıyordu.

" Peki. Seni seviyorum, Gus." her zaman birbirimize seni seviyorum, deriz. Her zaman. Annesinden her beş dakikada bunu duyarak büyüdü; çünkü annesi onu gerçekten seviyordu. Onu sevdiğini söylemesi oldukça doğaldı.. Ben, annemden bunu hiçbir zaman duymadım. İçinde bana karşı sadece umursamazlık vardı. Bunu bana her gün iliklerime kadar hissettirdi. Sanırım bu yüzden bunu Gus'tan ve annesi Audrey'den duymak çok hoşuma gidiyor. Bir sohbeti onları sevdiğimi söylemeden bitirmek çok tuhaf geliyor.

"Ben de seni seviyorum Gün Işığım."

"Hoşça kal."

"Hoşça kal."

Maddie'de kalıyorum. Maddie teyze annemin kendisinden epey genç ve üç yıl önce ortak babaları olan büyükbabamın cenazesinde karşılaşıncaya kadar haberdar olmadığı üvey kardeşi. Büyükbabam hiçbir zaman annemin hayatının bir parçası olmadı. annem on yaşındayken evi terk etmiş. Öylece ortadan kaybolup yeni bir aile bile kurmuş. Annemle ölümünden birkaç yıl önce tekrar görüşmeye başladı. Onunla birkaç defa ben de görüştüm ve onu seviyordum. Tüm bu yaptıklarından dolayı onu suçlayamazdım. Nasıl bir hayat sürdüğünü bilmiyordum. Her neyse, Maddie büyükbabamın çenesine gelip annemin üvey kardeşi olduğunu açıkladığında annem küplere bindi. Annem, beni ve kız kardeşim Gracei'i doğurabilmek için uzun süre bekledi. sanırım aradığım kelime tam olarak beklemek değil. Gracei, bir kaza eseri dünyaya geldi; bense annemin hiçbirimizi istemeyen bir adama tutunma çabasıydım. Gracei doğduğunda annem 39, hemen ardından ben doğduğumda ise 40.
Şimdi Maddie 27 yaşında, benden 8 yaş büyük. bu demek oluyor ki annem Maddie'den 37 yaş büyük. evet büyükbabamın ne kadar yaşlı ve azgın bir adam olduğunu siz düşünün. Ama yine de onu yargılamak bana düşmez.

Varlığından şimdiye kadar haberdar olmadığım bir teyzem var. İki yıl önce annemin San Diego'daki evine gelip bir hafta kalmıştı, tüm samimiyetimiz bundan ibaret. Minneapolis'in biraz dışında aynı adlı küçük kasabadaki Grant'e burslu olarak kabul edildiğimi öğrendiğimde, Maddie'yi arayıp okul yurda yerleşmeden önce birkaç hafta onda kalıp kalamayacağımı sordum. İlk başta sanki böbreğini istemişim gibi tereddüt etti ama sonunda kabul etti. Şimdi burada, evindeki boş odadayım., geleli henüz birkaç saat oldu fakat şimdiden uzun süre kalıp onu bıktırmış gibi hissediyorum.

Bavulumu açıp diş fırçamı, şampuanımı, saç kremimi ve traş bıçağımı devasa misafir banyosuna yerleştiriyorum. gerçekten çok güzel ev. Minneapolis'te geçinmek için ne gerekir bilmiyorum ama oldukça pahalı bir yer gibi görünüyor. Fazla lüks. Bazı insanların lükse düşkün olduklarını biliyorum, herkes nasıl istiyorsa öyle yaşasın; ama bence çok abartılıyor. Lüks, bana sadeliği özletiyor. Süslü püslü ve pahalı eşyalar birçok şeyi saklıyor; fakat sadelik herkes her şeyi açık açık görebilsin diye gün yüzüne çıkarır...

Orijinal kapak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder