VAHŞETİN ÇAĞRISI- JACK LONDON || YORUM & ALINTILAR

4/06/2016 , BY Mosepati -



Kitap: Vahşetin Çağrısı
Orijinal Adı: The Call of The Wıld
Yazar: Jack London
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviri: Levent Cinemre
Yayın Tarihi: 2016
Sayfa Sayısı: 112

Tür: Klasik

Kahverengi tüyleri, boynundaki beyaz lekesiyle ihtişamlı, özel bir köpekti Buck. Sıcak iklimli California'nın Santa Clara Vadisi'ndeki çiftlikte rahat bir yaşam süren Buck, onu bekleyen büyük tehlikeden habersizdi. Kuzeyde altın bulunduğu söylentileri, altın arayıcılarının dondurucu soğukların hüküm sürdüğü bu bölgeye akın etmesine yol açmıştı ve bu insanlar kızaklarını çekebilecek güçlü köpeklere ihtiyaç duyuyorlardı. İşte Buck'ın çiftlikteki rahat yaşamı, kumarbaz bahçıvanın onu borcuna karşılık olarak vermesiyle bütünüyle değişecekti. Artık acımasız köpek eğiticileri, satıcılar ve "pençe yasası" uygulayan kızak köpekleri bekliyordu onu. Ayrıca Buck'ın ilk kez karşı karşıya kaldığı sert doğa koşullarıyla da boğuşması gerekecekti.

Diğer köpeklerle ve doğa koşullarıyla mücadele eden Buck, bir yandan da vahşi atalarının ormanların derinliklerinden gelen ve onu çağıran seslerini duyuyordu. Bu ağır şartlar altında hayatta kalması ancak zorlu bir mücadeleyle mümkün olabilirken, acaba Buck vahşetin çağrısına nasıl bir karşılık verecek?

(Tanıtım Bülteninden)

"Göçebe misali gelir eski özlemler,
Aşındırır alışkanlığın zinciri,
Uzun kış uykusundan tekrar
Uyandırır içindeki vahşiyi."

Yargıç Miller'ın evinde en güzel şekilde yaşayan, saygı görmüş ve bunun haklı guruyla kendini kral gibi gören Buck'un kızak köpekliği için satılması anlatılıyor.  İnsanların Kuzeyde altın aramaya gitmek taşıyabilmek için güçlü, kuvvetli, soğuğa dayanabilecek kürklü köpeklere ihtiyaç duyuyorken bu köpek kaçırma olayları yaygındı ve aynı şekilde iyi beslenmiş Buck da evinden uzaklara götürüldü.

İlk başta ne dışarıda uyumaya alışık, ne hızlı yemeye, ne hırsızlığa. Bu tip küçük değişiklerle başlayan değişimi kavga ve liderliğe doğru gidiyor. Zekası ile değişen şartlara en güzel şekilde ayak uyduruyor Buck. Eski ahlaki değerlerini çiğnemeye başlayıp, çatışmalara girip grupta önemli bir yere geliyor. Sahip alanları değişse de acılara karşı duyarsızlaşsa da yeni sahibi onu sevgisiyle iyileştirecek. Tabi atalarından gelen çağrıyı da duyuyor arada.

Bir köpeğin dönüm noktasını ilahi bakış açısıyla anlatıldığı bu kitaba bayıldım. Olayları o kadar güzel detaylandırıyor ki bizim için bir göz oluşturmuş oluyor.


"Dünyaya böyle bir köpek gelmemiştir, dedi John bir gün ortakları Buck'ın kamptan çıkışını izlerken.
Onu yarattıktan sonra kalıbı kırmışlar, dedi Pete
Kesinlikle! Bence de öyle."

Köpeğin özgüvenli olması bu tip düşüncelerden sonra hiç de imkansız değil. Köpek Kalbi'nden sonra beni hem etkileyen hem de odağında köpek olmasından dolayı okurken bana zevk ve mutluluk veren bir kitap oldu. Yazarın dilini mi ne kadar sevdiğimi anlatayım yoksa Buck'un zihninden akıp kalbime konan, tüm kibriyle kendi krallığından bahsedişini, koşullara yavaş yavaş ayak uydurup en sonunda köklerinin ona seslenişiyle ulaştığı noktayı mı?

Jack London'un bir diğer köpeklerle ilgili olduğunu duyduğum Beyaz Diş kitabını da en kısa sürede okuyup, alt metinlerini irdelemeyi - bu kitapta da olduğu gibi- istiyorum.

Kitabın adının "Vahşetin Çağrısı" seçiminin yanlış bulanlardan yanayım ben de. Çünkü ortada vahşetle ilgili senaryo yok. Vahşet kelimesinin oluşturduğu ortam farklı. Kitap; vahşi doğanın Buck'a seslenişi ve bu çağrıya cevap almasını en güzel dilde anlatıyor. Kitabın kapağına kendime engel olamayıp 7/24 bakmak istiyorum. Kitaba bayıldım. Buck'un ne kadar sevdiğini ve sevildiğini kelimelerle ifade edilişi içimi ıısıttı. Coşku fışkırıyordu. O alıntıyı paylaşıp bitiriyorum.

"Buck'un kafasını elleri arasına alıp başını onunkine dayar, onu ileri geri sallar, bir yandan da Buck'a ona sevgi sözcükleri gibi gelen kaba sözcükler söverdi. Buck bu sert kucaklaşmadan ve mırıldanan küfürlerden daha büyük bir mutluluk bilmiyordu ve her ileri geri sallandığında göğsü kalbinden dışarı fırlayacakmış gibi büyük bir coşku hissediyordu. Bırakıldığında da arka ayaklarının üstünde, John Thornton hayranlıkla bağırırdı, "Tanrım! Neredeyse konuşacaksın!"

Puan:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder